Annelik olgusu üzerine
Akşamın geç saatlerinde uzun süredir görüşemediğim bir arkadaşımla tatlı tatlı sohbet ettik.
Çok güzel oldu. Konumuz hamilelik ve tabii ki üçüzlerdi. Aslında herşey hakkında biraz konuştuk, eee... aradan bu kadar zaman geçince insan herşeyi paylaşmak istiyor. (Aradan geçen zamana rağmen, kaldığımız yerden devam edebilmek de ayrı bir güzel.)
Eee... şimdi 'anne olma olgusu' bunun neresinde derseniz,o da sohbetin içindeydi.
Sohbet ederken fark ettimki, ben kendimi halen anne olacakmışım gibi hissetmiyorum. Herşey henüz çok teknik.
Baştan başlamak gerekirse, eşimle çocuk yapmaya karar verdiğimizde bu benim için oyunun bir parçası gibiydi. Yani birbirimize aşık olduk (1. level), evlendik (2. level), ve hayatı birlikte paylaşmaya başladık (3. level). Evliliğimizin 4. senesinde halen ilk günkü gibiyiz, gene de bu oyunda bir 'level' daha yukarı çıkmak istedik ya da ben istedim, sonuçta oyunda levelların sonu yok ki.
Peki şimdiki seviyede ne var diye bakınırken, çocuk yapma 'level'ına ulaştık diye düşündüm, ama aslında ben oyun oynuyordum. (Hatta halen de oynuyorum, zaten hayatın kendisi bir oyun değilse ne acı bize.)
Tamam şimdiki 'level'da çocuk var derken, hop birden 3 tane birden geldiler. İşte o noktada oyunum eğlenceli olmaktan çıkıp, hayati bir ciddiyete büründü.
Daha önce de belirttiğim gibi: panik! panik! panik!
Ama şimdiki konumuz teknik: hamileliğin ilk 3 aylık döneminde kendimi hiçte dünyanın en kutsal varlığı, anne adayı gibi hissetmedim. Hamilelik bana öyle mucizevi de gelmedi. Sabah bulantıları, yemek yemek istememe, sürekli depresif ve mutsuz olma halindeyken, bunun mucizesi nerede diye düşünüyordum.
Bir de kendimi kesinlikle hamile gibi değil, hasta gibi hissediyordum.
Eee... peki nerede hani o ulvi annelik duygusu? Bu duygu bir türlü gelmedi, pek gelecek gibi de görünmedi. Ben de daha önceden hamile kalan ve çocuk sahibi olan arkadaşlarıma, tanıdıklarıma sordum, aldığım cevap genelde aynıydı. Onlar da bu duyguyu doğumdan önce öyle hemen hissetmemişler. Neyse biraz rahatlamıştım, ben bir canavar değildim, sadece normak bir kadındım.
Tamam ilk ayların ruhsal gel gitleri de beni oldukça etkiledi, sadece bedenim değil ruhum da kendisini bu önemli değişikliğe alıştırmak için oldukça çalkalandı. Bu durumda da bırak anne olmayı, ben hamileliği bile istemez hale geldim. Bir de tabii o dönemde en büyük kaygı kaynağım, 3 bebek olmasıydı. Bu arada yaşımın çoktan 35'i geçmiş olması, bu kaygımın yanında artık küçük bir ayrıntı gibi kaldı.
Neyseki doktorum bana çok büyük güven ve rahatlık verdi. (Burada en önemli tavsiyem, hamilelik esnasında mutlaka güvenebileceğiniz ve sizi rahatlatan bir doktor ile birlikte çalışmanız.) Çünkü, hem 3 bebeği taşımak, hem de yaş gereği bir sürü teste tabii tutulmak insanın sinirlerini bayağı yıpratıyor. Ben her testi yaptırmadım, sadece doktorumun gerçekten ihtiyaç duyduğu testleri yaptırdım. Bu da bizi maddi manevi büyük yüklerden kurtardı. Zaten ben en ufak şeyde sinir krizlerine girmeyi başarabiliyordum. (Belki bu konuyu başkabir zaman yazarım.)
Hamileliğin bu ilk 3 ayı işte böyle allak bullak geçti, ve dediğim gibi artık bu oyunu oynamak istemediğime karar verdim. Derken hamileliğimin ikinci 3 ayına girdim, birden herşey değişti. Kaygılarım bir anda sıfırlanmadı ama dereceleri düştü. Birden bedenim eski normal haline döndü, gene hareketli ve rahattım. Sadece birazcık karnım büyüdü. (Başlarda, sonraları artık büyüdü demek az kalır, kocaman oldu.)
Sinir krizlerimden eser kalmadı, bir de bu dönemde meditasyona başladım.
Öyle meditasyon düşkünü felan değilim, fakat itiraf edeyim, meditasyon ile birlikte dengemi yeniden buldum, hatta daha önceden olmadığım kadar sakin biri oldum. Tabii bunun sebebi, meditasyondan mı yoksa, bu ikinci 3 aylık dönemde yaşadığım bedensel rahatlamadan mı, işte onu bilemem.
Bu ikinci 3 aylık dönemde yeniden normal gezmelerime ve aktivitelerime döndüm, hatta bunlardan daha bir keyif alır oldum, çünkü her gittiğim yerde hamile bir kadın olarak özel ilgiyle karşılaştım. (İşte bunu özleyeceğim.)
Kendimce bebeklerim için ufak projeler geliştirdim. (Küçük bir kitap denemesi de bunlardan biri, ama sonuncusu değil.) Bu arada, beni zaten her zaman şımartan eşim, daha da şımarttı, ne de olsa bu hamilelik riskli bir hamilelik, hem benim hem de bebeklerin sağlığı için herşeyi yaptı ve halen yapıyor. (Bu da ikinci tavsiye, hamilelik esnasında size sonsuz anlayış gösterebilecek bir sevgili, hamilelik sürecini çok güzelleştiriyor.)
Evet, kısacası bu ikinci 3 aylık dönem harika geçti, ama ben gene de kendimi anne gibi hissetmedim. Güzel duygular yaşıyorum, bu dönemde bebeklerimin hareketlerini hissetmeye başladım ve bu mükemmel bir duygu. Şimdilerde acaba bu duygu mu annelik oluyor diye soruyorum. Ama halen öncelik benim. Önce kendimi ve kendi isteklerimi düşünüyorum. Bebekleri en kısa sürede hangi şartlar altında kime bırakabilirim diye planlar yapıyorum. Kendi yanlız ve özel anlarımı, doğumdan sonra ne zaman yeniden elde ederim diye kurguluyorum.
Bundan sonra üçüncü 3 aylık dönem başlıyor, bu dönemde neler olacak bilmiyorum, bakalım yaşayıp göreceğim. Belki bu dönemde bana bir annelik duygusu gelir, ya da bu duygu doğumdan sonra bebekleri görüp onlarla vakit geçirdikçe gelir, bilemiyorum. (Ama gelirse yazarım.)
Bunları yazmak istedim, çünkü sanki bu da bir tabu, her kadın anne olmak için yaratılmıyor ki, ben de kendimi öyle anne olmak için yaratılmış hissetmiyorum. Hatta şu anda bile, bu üç bebeği artık bu kadar benimsemiş ve istiyor olmama rağmen, onların içimdeki varlığını her hissettiğimde, kendimi sıcacık sarmalanmış bir duygu içinde bulmama rağmen, ben anne olmak için yaratılmadığıma inanıyorum. Ama elimden geleni yapacağım, bunu da biliyorum.
Çok güzel oldu. Konumuz hamilelik ve tabii ki üçüzlerdi. Aslında herşey hakkında biraz konuştuk, eee... aradan bu kadar zaman geçince insan herşeyi paylaşmak istiyor. (Aradan geçen zamana rağmen, kaldığımız yerden devam edebilmek de ayrı bir güzel.)
Eee... şimdi 'anne olma olgusu' bunun neresinde derseniz,o da sohbetin içindeydi.
Sohbet ederken fark ettimki, ben kendimi halen anne olacakmışım gibi hissetmiyorum. Herşey henüz çok teknik.
Baştan başlamak gerekirse, eşimle çocuk yapmaya karar verdiğimizde bu benim için oyunun bir parçası gibiydi. Yani birbirimize aşık olduk (1. level), evlendik (2. level), ve hayatı birlikte paylaşmaya başladık (3. level). Evliliğimizin 4. senesinde halen ilk günkü gibiyiz, gene de bu oyunda bir 'level' daha yukarı çıkmak istedik ya da ben istedim, sonuçta oyunda levelların sonu yok ki.
Peki şimdiki seviyede ne var diye bakınırken, çocuk yapma 'level'ına ulaştık diye düşündüm, ama aslında ben oyun oynuyordum. (Hatta halen de oynuyorum, zaten hayatın kendisi bir oyun değilse ne acı bize.)
Tamam şimdiki 'level'da çocuk var derken, hop birden 3 tane birden geldiler. İşte o noktada oyunum eğlenceli olmaktan çıkıp, hayati bir ciddiyete büründü.
Daha önce de belirttiğim gibi: panik! panik! panik!
Ama şimdiki konumuz teknik: hamileliğin ilk 3 aylık döneminde kendimi hiçte dünyanın en kutsal varlığı, anne adayı gibi hissetmedim. Hamilelik bana öyle mucizevi de gelmedi. Sabah bulantıları, yemek yemek istememe, sürekli depresif ve mutsuz olma halindeyken, bunun mucizesi nerede diye düşünüyordum.
Bir de kendimi kesinlikle hamile gibi değil, hasta gibi hissediyordum.
Eee... peki nerede hani o ulvi annelik duygusu? Bu duygu bir türlü gelmedi, pek gelecek gibi de görünmedi. Ben de daha önceden hamile kalan ve çocuk sahibi olan arkadaşlarıma, tanıdıklarıma sordum, aldığım cevap genelde aynıydı. Onlar da bu duyguyu doğumdan önce öyle hemen hissetmemişler. Neyse biraz rahatlamıştım, ben bir canavar değildim, sadece normak bir kadındım.
Tamam ilk ayların ruhsal gel gitleri de beni oldukça etkiledi, sadece bedenim değil ruhum da kendisini bu önemli değişikliğe alıştırmak için oldukça çalkalandı. Bu durumda da bırak anne olmayı, ben hamileliği bile istemez hale geldim. Bir de tabii o dönemde en büyük kaygı kaynağım, 3 bebek olmasıydı. Bu arada yaşımın çoktan 35'i geçmiş olması, bu kaygımın yanında artık küçük bir ayrıntı gibi kaldı.
Neyseki doktorum bana çok büyük güven ve rahatlık verdi. (Burada en önemli tavsiyem, hamilelik esnasında mutlaka güvenebileceğiniz ve sizi rahatlatan bir doktor ile birlikte çalışmanız.) Çünkü, hem 3 bebeği taşımak, hem de yaş gereği bir sürü teste tabii tutulmak insanın sinirlerini bayağı yıpratıyor. Ben her testi yaptırmadım, sadece doktorumun gerçekten ihtiyaç duyduğu testleri yaptırdım. Bu da bizi maddi manevi büyük yüklerden kurtardı. Zaten ben en ufak şeyde sinir krizlerine girmeyi başarabiliyordum. (Belki bu konuyu başkabir zaman yazarım.)
Hamileliğin bu ilk 3 ayı işte böyle allak bullak geçti, ve dediğim gibi artık bu oyunu oynamak istemediğime karar verdim. Derken hamileliğimin ikinci 3 ayına girdim, birden herşey değişti. Kaygılarım bir anda sıfırlanmadı ama dereceleri düştü. Birden bedenim eski normal haline döndü, gene hareketli ve rahattım. Sadece birazcık karnım büyüdü. (Başlarda, sonraları artık büyüdü demek az kalır, kocaman oldu.)
Sinir krizlerimden eser kalmadı, bir de bu dönemde meditasyona başladım.
Öyle meditasyon düşkünü felan değilim, fakat itiraf edeyim, meditasyon ile birlikte dengemi yeniden buldum, hatta daha önceden olmadığım kadar sakin biri oldum. Tabii bunun sebebi, meditasyondan mı yoksa, bu ikinci 3 aylık dönemde yaşadığım bedensel rahatlamadan mı, işte onu bilemem.
Bu ikinci 3 aylık dönemde yeniden normal gezmelerime ve aktivitelerime döndüm, hatta bunlardan daha bir keyif alır oldum, çünkü her gittiğim yerde hamile bir kadın olarak özel ilgiyle karşılaştım. (İşte bunu özleyeceğim.)
Kendimce bebeklerim için ufak projeler geliştirdim. (Küçük bir kitap denemesi de bunlardan biri, ama sonuncusu değil.) Bu arada, beni zaten her zaman şımartan eşim, daha da şımarttı, ne de olsa bu hamilelik riskli bir hamilelik, hem benim hem de bebeklerin sağlığı için herşeyi yaptı ve halen yapıyor. (Bu da ikinci tavsiye, hamilelik esnasında size sonsuz anlayış gösterebilecek bir sevgili, hamilelik sürecini çok güzelleştiriyor.)
Evet, kısacası bu ikinci 3 aylık dönem harika geçti, ama ben gene de kendimi anne gibi hissetmedim. Güzel duygular yaşıyorum, bu dönemde bebeklerimin hareketlerini hissetmeye başladım ve bu mükemmel bir duygu. Şimdilerde acaba bu duygu mu annelik oluyor diye soruyorum. Ama halen öncelik benim. Önce kendimi ve kendi isteklerimi düşünüyorum. Bebekleri en kısa sürede hangi şartlar altında kime bırakabilirim diye planlar yapıyorum. Kendi yanlız ve özel anlarımı, doğumdan sonra ne zaman yeniden elde ederim diye kurguluyorum.
Bundan sonra üçüncü 3 aylık dönem başlıyor, bu dönemde neler olacak bilmiyorum, bakalım yaşayıp göreceğim. Belki bu dönemde bana bir annelik duygusu gelir, ya da bu duygu doğumdan sonra bebekleri görüp onlarla vakit geçirdikçe gelir, bilemiyorum. (Ama gelirse yazarım.)
Bunları yazmak istedim, çünkü sanki bu da bir tabu, her kadın anne olmak için yaratılmıyor ki, ben de kendimi öyle anne olmak için yaratılmış hissetmiyorum. Hatta şu anda bile, bu üç bebeği artık bu kadar benimsemiş ve istiyor olmama rağmen, onların içimdeki varlığını her hissettiğimde, kendimi sıcacık sarmalanmış bir duygu içinde bulmama rağmen, ben anne olmak için yaratılmadığıma inanıyorum. Ama elimden geleni yapacağım, bunu da biliyorum.


Yorumlar
Yorum Gönder